ŞEYH SAİD
1 sayfadaki 1 sayfası
ŞEYH SAİD
Portre bölümümüzde önemli şahsiyetleri konu alacağız.Bu şahsiyetler genel (Dünyadan,Türkiye'den) olabilir ama özellikle bölgemizde yaşayan bölge tarihinde iz bırakıp Allah'ın Rahmet'ine ulaşan veya hala yaşamakta olan değerli şahıslardan (dini ilimde,edebiyatta vs.. ve pozitif bilimde derece kattetmiş şahıslar) derleme yapacağız.İlk olarak bölge tarihinde ilk kıyamı gerçekleştiren Darağacında şehid edilen Mazlum İmam Şehid Şeyh Said (rahmatullahi aleyh) den başlayacağız.
Şeyh Said 1865 yılında Erzurum’un ilçesi Hınıs’a bağlı Kolhisar Köyü’nde dünyaya geldi. Babasının adı Şeyh Mahmut Fevzi’dir. Şeyh Said’in ailesi köklü ve büyük ailelerdendir. Ailesi daha Osmanlı Padişahı 4. Murat döneminde, düşman saldırılarıyla karşılaşır. Sultan 1639’da Şeyh Said’in dedesi Seyyid Haşim’i katleder. 1639’da Kürdistan’ın, Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla iki parçaya ayrılır. Olabilir ki Seyyid Haşim de bu duruma karşı çıktığı için şehit edilmiştir.
Şeyh Said’in dedeleri şu silsileyle geliyor: Mele Haydar, Mele Kasım, Şeyh Ali Septi Amedi, Şeyh Mahmut Fevzi. Şeyh Mahmut Fevzi Palu’dan Hınıs’a gidip Hınıs’ın köyü Kolhisar’ı satın alır ve orada yerleşir. Şeyh Mehmûd Fevzi’nin yedi oğlu olur. Bunlar; Şeyh Said, Şeyh Bahaddin, Şeyh Diyaeddin, Şeyh Necmeddin, Şeyh Tahir, Şeyh Mehdi ve Şeyh Abdurrahim’dir.
Babasının ölümünden sonra bu büyük ailenin bütün sorumluluğu Şeyh Said’in üzerine kalır.Şeyh Said’in ailesi çok zengindi. Sürüleri vardı ve bu sürülerini Erzurum’dan ta Halep’e, Musul’a, Şam’a kadar götürüyordu. Şeyh Said bu arada hem ticaret yapıyor hem de gittiği yerlerde insanlarla ilişki geliştiriyordu. Bundan dolayı onu tanıyanlar ve sevenler çoktu. Kürdistan’da bir çok insan onun etkisinde kalıyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir çok Kürt yerinden yurdundan göç ettirilir. Bu dönemlerde Osmanlı, onu ve ailesini de sürmek isterler ama dönemin yerel İdarecileri şeyh Said tehdit eder ve ondan çekindikleri için Ona ve ailesine karışamazlar.
Şeyh Said'din Eğitimi
Şeyh Said ilim öğrenmek için medreseye başlar. Muş, Malazgirt, Hınıs ve Palu’da eğitimini tamamlar. Şeyh Said bilinçli ve akıllı bir insandı. Köy köy gezip İslami ve ulusal mücadele bilincini insanlara vermeye çalışır.Kürdistan Teali Cemiyeti’ne üye olur. Osmanlı’nın yıkılıp Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber Cumhuriyetin kurucuları gerçek yüzlerini göstererek İslam ve Kürt karşıtlığına dayalı politikalarını gün yüzüne çıkarırlar. Bu da Şeyh Said’in çabalarını artırır. O, bu durumda artık yerinde duramazdı. Gün çalışma günüydü. Rêxistina Azadî, 1921’de Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kapatılması üzerine açılır. Cemiyetin başkanı Cibranlı Albay Halit Bey idi. O, Şeyh Said’in kayın biraderiydi. Cibranlı Halit, ikinci Abdulhamit’in açtığı Aşiret Mektepleri’nde okumuştu ve iyi bir askerdi. Bu cemiyete daha sonra Hacı Musa Bey, Cibranlı Halit Bey, Hasenanlı Halit ve başkaları da katıldılar. Bitlis mebusu Yusuf Ziya 1923 yılının yaz mevsimi sonunda Şeyh Sait ile görüştü ve görüşmede bir Kürt ayaklanması örgütlemek ve bu amaçla örgütlenmeye hız vermek istediklerini belirtirler. Şeyh Sait Kürdistan’da büyük bir etkiye sahip olduğu için Rêxistina Azadî’ye davet edilir.
Rêxistina Azadi’ye üye olduktan sonra çalışmalarını daha bir ilerletir. Köy köy gezer, tanıdığı ve sevdiği insanlara mektup göndererek mücadele bilicini insanlara ulaştırmaya çalışır.
Kürdistan’da büyük bir kıyam hazırlığına başlarlar.
Cemiyetin üyeleri kendi aralarında hepsinin bildiği bir şifre diliyle iletişim kuruyorlardı. Bu şifrelerle yaptıkları görüşmelerden birinde şifre yanlış anlaşılır ve ayaklanma hazırlığı duyulur ve Rêxistina Azadî’nin başkanı Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya 1924 yılının Ekim ayında tutuklanırlar. Bu olay üzerine başkanlık görevi Şeyh Said’e kalır.
Şeyh Said'din hanımıyla son konuşması :
Şeyh Said hazırlığını yapar ve evden çıkacağı zaman hanımı ona şöyle der:
“Sen bizi kime bırakıp gidiyorsun”. Bu soru karşısında Şeyh Said tarihi cevabını şöyle verir:
- Eğer ben ve bu bastonum yalnız da kalsak ben yine bu kafirlere karşı çıkacağım. Ne ben Hz. Hüseyin’den daha değerliyim ne de benim ailem onun ailesinden daha kıymetlidir. Eğer ben bu kafirlere karşı çıkmazsam zebaniler sarığımdan tutup beni cehenneme atarlar, siz o zaman bana yardım edebilecek misiniz? Onlar bana demezler mi; “Ey Said Allah o kadar mal mülk verdi sana. Sen Allah için ne yaptın? Bunlar Allah’ın emirlerini ayaklar altına almışlar.Evet ben cihada başladım ve korkanlar, cihat edemeyecekler, hastalar gelmesinler. Bu yol korkakların yolu değildir!
Kardeşi Bahaddin ise O’na şöyle der: “Abi sen biliyorsun Kürt halkı bilgi yönünden pek gelişkin değil. Sen başaramazsın.”
Şeyh Said’in cevabı takdire şayandır.
“Bahaddin, Bahaddin! Hiç merak etme ben Amed’de asılacağım, sen de Kur’an’ın üzerinde şehit düşeceksin.
Hz. Hüseyin de nerede şehit düşeceğini bilmiyordu. Ama onlar için her şeyden önemlisi Rablerine olan sevgiydi.
Bu arada Hükümet yetkilileri Şeyh Sait'e haber gönderip ifadesini almak istediklerini bildirdiler. Şeyh Sait ifade vermeye gitmeyip 27 Aralık günü Hınıs'tan ayrılıp Çapakçur'a doğru yola çıktı. 4 Ocak 1925 günü Şeyh Sait ve çok sayıda Kürt ileri geleni Kırkan köyünde bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda Şeyh Said’in fetvası şuydu: “Bizler ve Türkleri bağlayan sadece din kalmıştı, Hükümet dini de kaldırdı ve artık bizi birbirimize bağlayan hiçbir şey kalmadı.”
Bu toplantıda alınan birinci karar şuydu: Şeyh Said; Amed, Ergani, Lice, Farqin, Darahini, ve Hani’nin ileri gelenleriyle görüşecek. Ardından Çevlik’e gelecekler ve orda kıyama başlanılacak.
Şeyh Sait 12 Ocak'ta Çapakçur'da, 15 Ocak'ta Daraheni'de, 21 Ocak'ta Lice'de ve 25 Ocak'ta Hani'de idi. Şeyh Sait buralarda halk ile ve bazı Kürt önderleri ile toplantılar yaptı. Şeyh Sait Piran'da kardeşi Abdurrahim'in evinde iken, askerler evi basıp, Şeyh Abdurrahim'e sığınmış bazı Kürtleri almak istediler. Şeyh Abdurrahim, kendisine sığınmış bu insanları, Şeyh Sait orada iken vermeyi reddettiğinden, askerler bu kişilere saldırdılar. Bunun neticesi olarak askerler ile Kürtler arasında çatışma çıktı. Böyle bir provokasyon sonucu, hareket beklenmedik bir şekilde, planlanmış zamandan önce, 8 Şubat 1925'de başladı.
Isyanın Başlamasi ve Yayılması :
Kıyam 1925 yılının Şubat başında, Kürdistan'ın bütün bölgelerinde birden başladı.
Hasanan aşireti reisi Albay Halit Bey derhal Muş'u kuşattı. Cibran Aşireti'nden Hasan Bey, çarpışmalardan sonra Hınıs'ı, Şeyh Abdullah ise Varto'yu zaptettiler. Birkaç küçük çarpışmadan sonra Ergani ve Maden de zaptedildi. Şeyh Sait, 7000 kıyamcı ile birlikte Kiği, Eğil üstüne yürüdü. Hani, Lice ve Piran'ı zaptederek 14 Şubat günü Darahini'yi tamamen ele geçirdi ve buraya Modan'lı Feqi Hesen'i vali olarak tayin etti. Darahini, Kürdistan'ın geçiçi başkenti ilan edildi. Toplanan vergiler ve tutsak alınanlar Darahini'ye gönderilmeye başlandı. Çapakçur da ele geçirildikten sonra, bütün Harput ele geçirildi. Kısa bir süre sonra da çevre aşiretlerden yardımcı kuvvetler alınarak derhal Amed üstüne yüründü.
Hükümet endişeye kapılarak derhal Sarıkamış'taki 9., Erzurum'daki 8., Amed'deki 7. tümenleri ve Mardin´deki 1., Urfa'daki 14.Süvari alaylarını, Van'daki 1. Süvari tümenini ve hudut birliklerini harekete geçirdiler.
Silvan, Beşiri bölgeleri alındı ve sonra Kuzeye, Palu istikametine yönelinerek Malazgirt, Piran, Bulanık ele geçirildi. Daha sonra kıyamcılar; Malatya vilayeti istikametinde ilerleyip, Pötürge'yi de kurtararak Çemişgezek'i aldılar.Öte yandan da Siverek istikametinde ilerlediler.
Kıyam güçleri hemen ardından, Amed’e doğru ilerleyerek, hem kuzeyden hem de güneyden taarruza geçtiler. Her iki taaruz da başarılı oldu ve Mardin kapısının yeraltı geçidinden şehre girildi. Sürpriz ile karşılaşan Hükümet birlikleri kaçarak İç kaleye sığındılar. Kürtler orada bulunan silah ve cephane depolarını zapt ederek, silahların bir kısmını orada çarpışan Kürtlere, diğerlerini ise dışarıya yolladılar.
Askerler Amed’in etrafında başarı elde edememişti. Her taraf kıyamcılar tarafından kapatılmıştı bu durum karşısında çok zaman kaybetmişlerdi. Fransızlar, Türk Hükümeti askerlerine güneyden girebilmeleri için yol açmışlardı. Bundan dolayı yollar Mücahitlere kapatılmıştı. Bazı aşiretler hükümet askerlerinin yanına gittiler.Şeyh Said çaresizce geri çekildi. Hükümet onların her anından haberdardı. Şeyh Said ve arkadaşları İran’a çekilmeye karar verdiler.
Şeyh Sait'in kuvvetleri Genç'in kuzeyinde zor durumdaydılar. İran’a çekilmek için şiddetli çarpışmalar yaşayarak, Hükümet birliklerinin cephesini yarıp Varto yakınlarına varabildiler. Bu olaydan sonra çeşitli kollar halinde ve çeşitli istikametlerden çok sayıda Hükümeti kuvveti ilerleyip Şeyh Sait'i tekrar muhasara altına aldılar. Birçok kanlı çarpışmalardan sonra Şeyh Sait yeni bir taarruz yaparak, kurtulmak istediyse de başarılı olamadı. 15 Nisan'da Şeyh Sait Bacanağı Binbaşı Kasım'ın ihbarı üzerine, Muş ve Varto arasındaki Abdurrahman Köprüsünde, büyük bir kısmı yaralı olan diğer liderlerle birlikte esir düştü ve hep beraber Amed'e gönderildiler.
Bu arada Cibranlı Halit Bey ve Yusuf Ziya asılmışlardı. Bu durum savaşçıların moralini bozmuştu. Daha sonra anlaşıldı ki devlete ajanlık yapan kişi tam da yanlarındaydı. Bu kişi Şeyh Said’in bacanağı Kaso’ydu. Kaso’nun ihbarcı kişiliğin den olsa gerek Kürdistanlılar epey zaman içinde Kasım ismini çocukalarına vermediler.
Şeyh Said’i arkadaşlarıyla beraber 5 Mayıs günü Amed’e getirirler ve o zamanın sıkıyönetim mahkemeleri olan İstiklal Mahkemesinde yargılanır ama Yargılandıkları zaman karar zaten belliydi.Daha sonra Şeyh Sâîd, idâm sehbâsına götürülür. Yolda dûâ okumaktadır. Şeyh Sâîd dûâsını bitirince, askerler tarafından boynuna yağlı kemend geçirilir. Bu esnâda Şeyh Sâîd'e son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapça olarak şunları yazar:
"We lâ ubâlî bi sulbî fî cuz'u-ir râda. İn kâne mesre'i fî- Allâh'i we fî'd- dîn." ( Mücâdelem Allâh için ve dîn için olduktan sonra, idâm sehbâlarında asılmamda korkum yoktur – )
Ve Şeyh Sâîd Hazretleri, 28 Haziran'ı 29 Haziran'a bağlayan gece, saat 02:00'de darağacına asılarak idâm edilir.
Şeyh Sâîd idâm edilir!… Şeyh Sâîd şehîd olur!… Şeyh Sâîd rehber olur!…
Şeyh Sâîd halkından ayrılır ve Râbbine kavuşur. Halkını, "ümmetin yetimleri" olarak bırakır ve gider. Hz. Hamzâ'nın, İmâm Ali'nin, İmâm Hasan'ın, İmâm Hûseyn'in, Yâsîr âîlesinin yanına, şehîdlerin diyârına gider. Ve yetim kalan mazlûm, mustaz'âf ve mâhrum Kürdistan halkı hep bir ağızdan feryâd eder. Kürt anaları ağıt yakar: "Ezâ ezâ günüdür, Bugün ezâ günüdür, İdâm edildi Şeyh Sâîd, Bugün mâtem günüdür."
Şeyh Said'in Son Sözleri :
Asılacağı sırada bir kağıdın üzerine Arapça şöyle yazıyor: “ Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir."
İlmik boynuna geçirildikten sonra, Kürtçe söylediği son söz ise; "Şu anda fani hayata veda etmek üzereyim. Halkım için feda olduğuma pişman değilim. Yeter ki torunlarım düşmanlarıma karşı beni mahcup etmesinler.
Zâlîm ve kâtillerle elbet mâhşer gününde hesâblaşacağız. Boynuzsuz keçinin âhını boynuzlu keçiden alırlar. Bana şehâdeti nâsib eden Allâh'a şükrediyorum. ŞUNU BİLİN Kİ, BENİM KANIM SİZİN İNQILÂBINIZI BOĞACAKTIR.
Onların şehadeti yıllardır Kürtlerin maruz kaldığı zulmün katmerleşerek artmasına sebep oldu.
Kıyamda Şehid Sayısı :
Bu kıyamın sonucunda 14 şehir, 700 köy, 9000’e yakın ev harabeye döndü. 50.000 kişi göç ettiriliyor, yaklaşık 7.500 kişi zindanlara atılıyor 660 kişi idam ediliyor. 80.000 Kürt öldürülüyor.
Hükümet kuvvetlerinin sayısı yaklaşık 200.000’di. Şeyh Said’in ordusu ise yaklaşık 20.000 idi. Bu zulüm 1927’ye kadar devam ediyor. Bir çok yerde insanlar ahırlarda toplu bir şekilde yakılıyorlar. Zalimler için çocuk, ihtiyar, kadın veya hayvan hiç fark etmiyor. Hepsi birlikte yakılıyorlardı.
Ama bilinmez ki Ümmetin yetimleri Kürtler he zaman Şeyh Sait kıyamını unutmayacak ve unutturmayacaktır.
Ve alim ve rehber ve şehid…
Hüseyin FERYAD
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz