'Hayatım önyargıları yıkmakla geçti'
1 sayfadaki 1 sayfası
'Hayatım önyargıları yıkmakla geçti'
[img][/img]
Arabesk müziğin klasiklerini en sade haliye, hem de önyargılara, ayrımcılığa, sınıf farklılığına inat söylüyor... Şevval Sam, yeni albümünü ve hor görülen arabesk müziği ntvmsnbc'ye anlattı.
HASAN CÖMERT
ntvmsnbc
Güncelleme: 09:41 TSİ 23 Haziran. 2010 Çarşamba
İSTANBUL - Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Kibariye gibi arabesk müziğin 'has' isimlerinin şarkılarını söylemek biraz cesaret ister. Hem müzikal anlamda hem de sosyolojik anlamda bir cesaret... Şevval Sam'da bu cesaret fazlasıyla var, ama 'Has Arabesk'i aldığınız zaman bundan daha da fazlasını buluyorsunuz. Zaten bu şarkıları cesaret olarak görmediği ve sadece hissettiği için söylüyor.
Küçümsenmiş bir müzik türünü severek seslendirmekle kalmıyor, albümdeki kitapçıkla arabeski toplumsal bir bağlama da yerleştirmeye çalışıyor.
'Benim Dünyam', 'Bir Kulunu Çok Sevdim', 'Bu Şehirde Yaşanmaz', 'Sarhoş'... gibi iç yakan şarkıları en sade ve en has haliye söyleyen Sam ile albümünü, arabesk müziği, Türkiye'deki önyargıları konuştuk:'Neden arabesk?' diye sıkça sorulmuştur, aynı kapıya çıkan başka bir soruyla birleştireyim; Şevval Sam her tarzda, her şeyi söylemeli mi?
Sinemada bir bar şarkıcısını, fahişeyi ya da ev kadınını oynasam insanlar bunu sinematografik değerlendirirler, ‘iyi oynamış mı oynamamış mı’ diye bakarlar. Eğer benim yaptığım işe müzikal olarak da benzer bir bakış açısı getirseler, belki de bu soruyu hiç sormayacaklar. Farklı bir rol oynadığım zaman eleştirmiyorlar ama farklı bir tarzda şarkı söylediğim zaman eleştiriyorlar. Mesleki olarak da hayata karşı duruş olarak da kategorize olmayı kabullenebilen biri değilim. Doğal olarak hayatta nasıl tek tarz müzik dinlemiyorsam söylerken de böyle bir kısıtlamaya gitmiyorum. Bana zaten alışılagelmiş şeyler çok sıkıcı geliyor, hayatı algıladığım gibi yaşıyorum, yaptığım işi de algıladığım gibi yapıyorum. Eğer kötü yaptığımı düşünüyorlarsa bunu tüketmemek en doğal hakları ama beğenirlerse de önyargılarına mani olan bir unsur olarak görebilirler. Önyargıların hayatın keşif süreçlerini engellediğini düşünüyorum.
'HER ŞEYİ YAPARIM'
İnsanlar beni çok yakından tanımadıkları için, piyasa standartları ve piyasa figürleri üzerinden bir değerlendirme yapıyorlar. ‘Ben her şeyi yaparım’ gibi bir iddiam asla olmadı. Böyle egosantrik bir duruşum yok. Her zaman, bir işi, iyi yapma taraftarıyım. Piyasayı hiçbir zaman takip etmedim. Yaptığım işlerde de bir kaygıyla ya da popülist bir tavırla hayata geçmiş bir iş göremezsiniz. Yani böyle kaygılarım olsaydı, herkes benden Karadeniz albümü beklerken Karadeniz albümü yapardım ama yapmadım. Eğer ticari bir kaygım olsaydı bu yolu izlerdim. Ben sezgileriyle hareket eden biriyim. Bir şeyi severek yaptığımda o karşı tarafa da geçiyor zaten.
Arabesk dinliyor musunuz? Geçmişte arabesk dönemleriniz oldu mu?
Geçmişte arabesk dinlemeseydim muhtemelen bugün bu albümü yapamazdım, teknik olarak da mümkün olmazdı, çünkü ona dair bir şey bilemezdim. Arabesk çok dinledim. Özellikle, lise döneminde dinledim. Ve oralarda Müslüm Gürses’i, İbrahim Tatlıses’i, Bergen’i falan dinlerdik. Dinlemesem bir fikrim de olmazdı zaten.
AYRIMCILIĞI ORTADAN KALDIRAN BİR ALBÜM
Bir ara moda olsa da arabesk her zaman aşağılandı ve hala küçümsenen bir müzik türü. Bu bir çekince yarattı mı?
Sosyolojik olarak aşağılanmıştır, müzik olarak değil… Çekince olması için birilerinin benim için ne düşüneceğini önemsiyor olmam lazımdı. Bunu önemsiyor olsaydım sevdiğim şeyi yapamazdım. Ben sadece müziğin bir ifade biçimi olduğunu düşünüyorum. Benim bir yerimde arabeske dair bir şeyler var bunu yaptığım zaman benimle aynı dili konuşan insanlar dinleyecek bu albümü.
Yine beni kabullenmeleri de sosyolojik bir olgu, çünkü, arabesk kültürün ortaya çıkardığı bir karakter olmadığım için benden dinliyorlar. Yine bir önyargı var yani, sınıfsal, sosyolojik bir önyargı… Bazıları o arabesk figürleri, o varoş anlayışını, o gecekondu kültürünü, o kültürel sınıfsal farklılığı gözettiği için reddediyor. Beni öyle görmüyor tabii, benim eğitimim, ailem, hayattaki duruşum farklı. Dolayısıyla burada güme giden müzik oluyor. Halbuki, ben bunları gerçek karakterlerinden dinledim, Bergen, Esengül, Orhan Gencebay… Ben de onları dinlemeseydim, o önyargılara sahip olabilirdim. Onları dinlemeyecek olanların dinleyebileceği bir albümü yapamazdım. Olan yine şarkılara oluyor yani ama en azından bu ayrımcılığı ortadan kaldıran bir iş yaptığımı görüyorum…
EN AZINDAN MÜZİK TEMİZE ÇIKMIŞ OLABİLİR
En azından müzik temize çıkmış olabilir bir yandan, çünkü orada müzik kalitesi çok yüksek. Kim olursanız olun, hangi kültürden geliyorsanız gelin, bu topraklarda yaşıyorsanız yüreğinizde bir yere dokunuyor bu şarkılar.
Sinemada arabesk figürler kullanıldığı zaman - Zeki Demirkubuz, Reha Erdem filmlerinde olduğu gibi - bir yadırgama olmuyor. Ama müzikte durum farklı sanki?
Tabii, sinemada yapıldığında yadırgamıyorlar, sinema daha elitist bir sanat dalı ya! Tamamen önyargı… Ama böyle bir gerçeklik var.
HAYATIM ÖNYARGILARI YIKMAKLA GEÇTİ
Peki bu önyargılar kırılır mı sizce? Tarafsız baksalar bu güzel bir müzik de diyebilirler. Yani, Bergen iyi bir şarkıcıydı, Esengül güzel söylemiştir. Buna tarafsız bakılsa keşke. Sinemada kabul edebiliyorlar ama dinlediğin zaman o yaşam tarzına dahilmişsin diye bakıyorlar.
Ama müzik başka bir şey… O şarkıların çıkması için o yaşamların yaşanması gerekiyordu belki de. Müzikte tek tip anlayış, tek tip eğitim, tek renk olmaz. Ne kadar insan varsa, o kadar farklı hikaye, o kadar renk vardır. Dünyayı renkli kılan da budur.
Aynı yaklaşımı kültürel olarak da yapıyorlar. Etnik olarak algıladığınızda, burada 40’tan fazla kültür var. O zaman Ermeni’ye de, Kürt’e de, Laz’a da ‘öteki’ diyorsunuz. Yaklaşım aynı. Ayrımcı değilim diyen arabesk tu kaka derseniz çifte standart oluyor. Ayrımcı değilsiniz ayrımcı değilsinizdir. Popülist olarak ayrımcı değilim diyorsanız bunu içselleştirememişsiniz demektir. Hayata karşı duruş da böyle bir şeydir.
Önyargılar… Beğenmediğiniz, küçümsediğimiz bir şarkıyı Leonard Cohen bir iki arabesk tını ile söylese bayıla bayıla dinlerdik. Benim hayatım önyargıları yıkmakla geçtiği için hiç şaşırmıyorum.
ASLA PROVAKATİF DEĞİL
Böyle durumlarla sahnede de karşılaştınız değil mi?
Iğdır’da şarkı söylerken protokol kalktı gitti. Barış için söylediğimiz şarkıları dinlemek istemiyorlardı, gittiler. Biz söylemeye devam ettik. Belçika’da da biri çıktı, ‘’Biz buraya Ermenice değil Türkçe dinlemeye geldik’’ dedi, o zaman hemen çıkabilirsiniz ben daha Lazca, Süryanice Arapça bir sürü dilde söyleyeceğim dedim. Bin kişiden bir kişi gitti 999 kişi söylemeye devam ettik.
Ben müzik yapıyorum. Söylemim asla provokatif değil. Barış için söylüyorum. Müziğin dönüştürücü etkisi büyük bir güç. Mesela bir gün, bir kadın beni çevirip, ‘’Benim gibi klasik ve caz dinleyen birisine Klasik Türk Müziği dinlettiniz ya helal olsun’’ dedi. Bu bir dönüştürücü etki.
İNSANLAR İÇİYORSA SEBEBİ OLSUN
Çünkü, ticari kaygıyla yapmıyorum albümleri, bu albüm de öyle. Diskolarda çalsın isteseydim farklı bir şey yapardım. Ben bu müziğin masum olduğu döneme dönmek istedim. 70’lere... Bir de diskolarda değil meyhanelerde çalsın istedim. İnsanlar içiyorsa bir sebebi olsun… Tabii işin şakası (Gülüyor)
ALBÜMLERİMİ O 7 KİŞİ İÇİN YAPTIM
Puşkin’in bir sözü var. Benim her zaman rehberim olmuştur. Puşkin’in ilk kitabı çıktığında 7 kişi almış. Puşkin ünlü bir yazar olunca hatırlatmışlar, ‘’ilk kitabınızı 7 kişi aldı’’ diye. Puşkin de ‘’Ben o kitabı 7 kişi için yazdım’’ demiş. Ben de albümlerimi 7 kişi alacaksa o 7 kişi için yapmışım demektir. Her müzik herkese hitap edecek diye bir şey yoktur.
Hedeflediğim bir kitle yok. Ben sadece kendimi ifade ediyorum. Bir kitle hedeflesem belli kaygılarım olurdu. Ama şöhret, para vs. önemsemediğim için böyle kaygılarım yok. Özgürlüğümü kaybetme kaygısı sevdiklerimi, bağımsızlığı, canımı kaybetme kaygısı taşırım. Ticari olarak bir kaygım yok Ama bu anlamda kendimi şanslı sayıyorum. Kalan Müzik gibi bir şirketle çalışıyorum. Aynı dili konuştuğumuz bir şirket. Satışlar da gayet iyi. Klip yapmadan albümlerimiz satıyor.
MELODRAM BİR ÇİZGİ KLİP
Ama bu sefer bir klip geliyor. Şarkı belli değil ama çizgi film yapıyoruz. 1 hafta sonra yayında olacak. Melodram bir Türk filmi ama çizgi film… O da böyle ters köşe olsun istedim..
En fazla röportajı bu albümde yaptım. İlk defa daha profesyonel bir süreç geçiriyorum. Sosyolojik bir hikaye var burada, ayrımcılığa dair, sınıf farklılığına dair. Albümü alsınlar, içindeki kitapçığı okusunlar istiyorum. Türkiye’nin bir gerçeği var. Bilmedikleri çok şey var bu süreçte… Önemli olan şey, empoze edilenin ötesine geçmeleri olur.
Bir arkadaşım Şevval Sam’ın yeni albümünü mutlaka alın, ama Tekel’e de uğrayın diye bir espri yaptı… O yüzden şarkı seçimini de soracağım...
(Gülüyor) İçiyorsam sebebi var yani… Öyle bir durum var tabii. Seçim kriterlerimiz şöyle oldu: Amacımız, arabesk tarihinde iz bırakmış, klasikleşmiş ya da gölgede kalmış şarkıları bir araya toplamaktı..
Aslında birbirinden farklı şarkılar. Ama tabii ki benim yorumumla. Ufak tefek tercihlerimiz oldu tabii. Orhan Gencebay’dan ‘Bir Teselli Ver’i değil , ‘Benim Dünyam’ı tercih ettim. Çok seviyorum çünkü…
Mesela ‘Bu Şehirde Yaşanmaz’ı nasıl zevkle okuduğumu anlatamam. Kendim söylüyormuş gibi dinlemiyorum. Hiç bıkmadan da söyleyebilirim o şarkıyı. İnanılmaz bir şarkı. Düzenlenmesi de harika…
Albümdeki, kitapçıktaki bilgi akışı da benim için çok önemliydi. İnsanların niye reddettiklerini anlatıyor.. Kültürel bir olgu olduğunu anlamalarını istedim.
KİBARİYE’NİN DE ALBÜMDE OLMASI GEREKİYORDU
O isimlerden geri dönüş aldınız mı?
Albüm daha çok yeni. Dinleyip dinlemediklerini bile bilmiyorum. Onlar da başka türlü bir önyargı geliştirmiş olabilirler ama emin değilim. Mesela Kibariye, ‘Annem’i muhteşem okumuştur, son noktayı da koymuştur. Onun üzerine bir daha belki okunmazdı. Ama Kibariye’nin albümde olması gerekiyordu. ‘Onu da okurum’ değil hepsine bir selam gönderme olarak görebiliriz…
Hakikaten onların yıllar önce çektikleri gerçek acılara, kahra böyle bir saygı duruşu olsun istedim.
Albüm ilk çıktığında annenizin henüz dinlemediğini söylemiştiniz artık dinledi değil mi?
Annemin özel olarak arabesk albüm almışlığı yoktur ama benim sesimden dinlemek çok hoşuna gitti.
ANNEMİ AĞLATTIM
Peki favori parçası hangisi?
Onun da favori şarkısı ‘Benim Dünyam’. Çoğu şarkıyı sevdi. ‘Annem’de ağladı. Ağlattım onu (Gülüyor)
Albümü hazırlarken arabesk dinlediniz mi yoksa uzak mı durdunuz?
Ne aşırı dinledim ne de uzak kaldım. Şarkıların asıl sahiplerinden çok dinlemedim, neticede çok etki altında kalmak istemedim. Şarkıları öğrendim ve bir an önce söyledim. En sade en has en masum halleri olsun istedim. Şarkılar o kadar yeterli ki ekstradan bir şey koymaya gerek yoktu.
Televizyondan tamamen uzaklaştınız diyebilir miyiz artık? Tabii 'Siyah Beyaz'dan da bahsedebilir miyiz?
Evet. Siyah Beyaz’ı çok sevdim. Kadro, hikaye, yönetmen, her şey çok iyiydi. Televizyon işi beni mahvetti. Çok yoruldum. Boşa giden emek diye düşünüyorum. Doğru kesişme her zaman olmuyor. ‘Süper Baba’, ‘Gülbeyaz’ doğru kesişmeydi ama bu her zaman olmuyor. Zaten insani koşullarda çalışmıyorsunuz. O yüzden sit-com falan olabilir belki. Komediyi seviyorum.
UZAKTAN SOĞUK VE LANET DURUYORUM
Sinemadaki bu elit yaklaşım, önyargı bir şekilde bana çarptı. Tiyatro eğitimi almadığım için bir kesim tarafından oyuncu bile sayılmadım. Popüler bir figür olarak görüldüm. Dolayısıyla çoğu teklif bir aksesuar olarak kullanmak niyetinde geldi. Ya da senaryo iyi değildi. Bir de çok görüştüğüm insan yok bu piyasada. Belli bir guruba falan yakın değilim. Belli planlar içinde yer almadım. Zaten aidiyet duygum olmadığı için bir grubun, kadronun içinde yer almak bana uygun değil. Farklı bir dil konuşuyorum belki. Onların da bana önyargısı olabilir. Uzaktan soğuk ve lanet duruyorum. Halbuki kolay ve eğlenceliyimdir. Bu zamana kadar bu önyargılar çarptı bana. Ama ilk defa içime sinen iş Siyah Beyaz oldu.
HEAVY METAL'DEN KÜÇÜK EMRAH'A…
Asıl müzikalleri çok seviyorum. Ortaokul döneminde caz dinlerdim ve müzikallere bayılırdım. Keşke öyle bir projede yer alsam. Bu arada, orta 1’de heavy metal, orta 2’de Küçük Emrah, orta 3’te caz dinliyordum. Böyle bir algım vardı.
Peki bu albümlerin devamı gelecek mi?
Tabii ki gelebilir. ‘Karadeniz’e emin değilim ama diğerlerinin devamı gelebilir. ‘Sek 2’, ‘Has Arabesk 2’ ya da bambaşka bir şey olabilir. Her şey olabilir. Benim müzik rüzgarım nerden eserse…
Arabesk müziğin klasiklerini en sade haliye, hem de önyargılara, ayrımcılığa, sınıf farklılığına inat söylüyor... Şevval Sam, yeni albümünü ve hor görülen arabesk müziği ntvmsnbc'ye anlattı.
HASAN CÖMERT
ntvmsnbc
Güncelleme: 09:41 TSİ 23 Haziran. 2010 Çarşamba
İSTANBUL - Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Kibariye gibi arabesk müziğin 'has' isimlerinin şarkılarını söylemek biraz cesaret ister. Hem müzikal anlamda hem de sosyolojik anlamda bir cesaret... Şevval Sam'da bu cesaret fazlasıyla var, ama 'Has Arabesk'i aldığınız zaman bundan daha da fazlasını buluyorsunuz. Zaten bu şarkıları cesaret olarak görmediği ve sadece hissettiği için söylüyor.
Küçümsenmiş bir müzik türünü severek seslendirmekle kalmıyor, albümdeki kitapçıkla arabeski toplumsal bir bağlama da yerleştirmeye çalışıyor.
'Benim Dünyam', 'Bir Kulunu Çok Sevdim', 'Bu Şehirde Yaşanmaz', 'Sarhoş'... gibi iç yakan şarkıları en sade ve en has haliye söyleyen Sam ile albümünü, arabesk müziği, Türkiye'deki önyargıları konuştuk:'Neden arabesk?' diye sıkça sorulmuştur, aynı kapıya çıkan başka bir soruyla birleştireyim; Şevval Sam her tarzda, her şeyi söylemeli mi?
Sinemada bir bar şarkıcısını, fahişeyi ya da ev kadınını oynasam insanlar bunu sinematografik değerlendirirler, ‘iyi oynamış mı oynamamış mı’ diye bakarlar. Eğer benim yaptığım işe müzikal olarak da benzer bir bakış açısı getirseler, belki de bu soruyu hiç sormayacaklar. Farklı bir rol oynadığım zaman eleştirmiyorlar ama farklı bir tarzda şarkı söylediğim zaman eleştiriyorlar. Mesleki olarak da hayata karşı duruş olarak da kategorize olmayı kabullenebilen biri değilim. Doğal olarak hayatta nasıl tek tarz müzik dinlemiyorsam söylerken de böyle bir kısıtlamaya gitmiyorum. Bana zaten alışılagelmiş şeyler çok sıkıcı geliyor, hayatı algıladığım gibi yaşıyorum, yaptığım işi de algıladığım gibi yapıyorum. Eğer kötü yaptığımı düşünüyorlarsa bunu tüketmemek en doğal hakları ama beğenirlerse de önyargılarına mani olan bir unsur olarak görebilirler. Önyargıların hayatın keşif süreçlerini engellediğini düşünüyorum.
'HER ŞEYİ YAPARIM'
İnsanlar beni çok yakından tanımadıkları için, piyasa standartları ve piyasa figürleri üzerinden bir değerlendirme yapıyorlar. ‘Ben her şeyi yaparım’ gibi bir iddiam asla olmadı. Böyle egosantrik bir duruşum yok. Her zaman, bir işi, iyi yapma taraftarıyım. Piyasayı hiçbir zaman takip etmedim. Yaptığım işlerde de bir kaygıyla ya da popülist bir tavırla hayata geçmiş bir iş göremezsiniz. Yani böyle kaygılarım olsaydı, herkes benden Karadeniz albümü beklerken Karadeniz albümü yapardım ama yapmadım. Eğer ticari bir kaygım olsaydı bu yolu izlerdim. Ben sezgileriyle hareket eden biriyim. Bir şeyi severek yaptığımda o karşı tarafa da geçiyor zaten.
Arabesk dinliyor musunuz? Geçmişte arabesk dönemleriniz oldu mu?
Geçmişte arabesk dinlemeseydim muhtemelen bugün bu albümü yapamazdım, teknik olarak da mümkün olmazdı, çünkü ona dair bir şey bilemezdim. Arabesk çok dinledim. Özellikle, lise döneminde dinledim. Ve oralarda Müslüm Gürses’i, İbrahim Tatlıses’i, Bergen’i falan dinlerdik. Dinlemesem bir fikrim de olmazdı zaten.
AYRIMCILIĞI ORTADAN KALDIRAN BİR ALBÜM
Bir ara moda olsa da arabesk her zaman aşağılandı ve hala küçümsenen bir müzik türü. Bu bir çekince yarattı mı?
Sosyolojik olarak aşağılanmıştır, müzik olarak değil… Çekince olması için birilerinin benim için ne düşüneceğini önemsiyor olmam lazımdı. Bunu önemsiyor olsaydım sevdiğim şeyi yapamazdım. Ben sadece müziğin bir ifade biçimi olduğunu düşünüyorum. Benim bir yerimde arabeske dair bir şeyler var bunu yaptığım zaman benimle aynı dili konuşan insanlar dinleyecek bu albümü.
Yine beni kabullenmeleri de sosyolojik bir olgu, çünkü, arabesk kültürün ortaya çıkardığı bir karakter olmadığım için benden dinliyorlar. Yine bir önyargı var yani, sınıfsal, sosyolojik bir önyargı… Bazıları o arabesk figürleri, o varoş anlayışını, o gecekondu kültürünü, o kültürel sınıfsal farklılığı gözettiği için reddediyor. Beni öyle görmüyor tabii, benim eğitimim, ailem, hayattaki duruşum farklı. Dolayısıyla burada güme giden müzik oluyor. Halbuki, ben bunları gerçek karakterlerinden dinledim, Bergen, Esengül, Orhan Gencebay… Ben de onları dinlemeseydim, o önyargılara sahip olabilirdim. Onları dinlemeyecek olanların dinleyebileceği bir albümü yapamazdım. Olan yine şarkılara oluyor yani ama en azından bu ayrımcılığı ortadan kaldıran bir iş yaptığımı görüyorum…
EN AZINDAN MÜZİK TEMİZE ÇIKMIŞ OLABİLİR
En azından müzik temize çıkmış olabilir bir yandan, çünkü orada müzik kalitesi çok yüksek. Kim olursanız olun, hangi kültürden geliyorsanız gelin, bu topraklarda yaşıyorsanız yüreğinizde bir yere dokunuyor bu şarkılar.
Sinemada arabesk figürler kullanıldığı zaman - Zeki Demirkubuz, Reha Erdem filmlerinde olduğu gibi - bir yadırgama olmuyor. Ama müzikte durum farklı sanki?
Tabii, sinemada yapıldığında yadırgamıyorlar, sinema daha elitist bir sanat dalı ya! Tamamen önyargı… Ama böyle bir gerçeklik var.
HAYATIM ÖNYARGILARI YIKMAKLA GEÇTİ
Peki bu önyargılar kırılır mı sizce? Tarafsız baksalar bu güzel bir müzik de diyebilirler. Yani, Bergen iyi bir şarkıcıydı, Esengül güzel söylemiştir. Buna tarafsız bakılsa keşke. Sinemada kabul edebiliyorlar ama dinlediğin zaman o yaşam tarzına dahilmişsin diye bakıyorlar.
Ama müzik başka bir şey… O şarkıların çıkması için o yaşamların yaşanması gerekiyordu belki de. Müzikte tek tip anlayış, tek tip eğitim, tek renk olmaz. Ne kadar insan varsa, o kadar farklı hikaye, o kadar renk vardır. Dünyayı renkli kılan da budur.
Aynı yaklaşımı kültürel olarak da yapıyorlar. Etnik olarak algıladığınızda, burada 40’tan fazla kültür var. O zaman Ermeni’ye de, Kürt’e de, Laz’a da ‘öteki’ diyorsunuz. Yaklaşım aynı. Ayrımcı değilim diyen arabesk tu kaka derseniz çifte standart oluyor. Ayrımcı değilsiniz ayrımcı değilsinizdir. Popülist olarak ayrımcı değilim diyorsanız bunu içselleştirememişsiniz demektir. Hayata karşı duruş da böyle bir şeydir.
Önyargılar… Beğenmediğiniz, küçümsediğimiz bir şarkıyı Leonard Cohen bir iki arabesk tını ile söylese bayıla bayıla dinlerdik. Benim hayatım önyargıları yıkmakla geçtiği için hiç şaşırmıyorum.
ASLA PROVAKATİF DEĞİL
Böyle durumlarla sahnede de karşılaştınız değil mi?
Iğdır’da şarkı söylerken protokol kalktı gitti. Barış için söylediğimiz şarkıları dinlemek istemiyorlardı, gittiler. Biz söylemeye devam ettik. Belçika’da da biri çıktı, ‘’Biz buraya Ermenice değil Türkçe dinlemeye geldik’’ dedi, o zaman hemen çıkabilirsiniz ben daha Lazca, Süryanice Arapça bir sürü dilde söyleyeceğim dedim. Bin kişiden bir kişi gitti 999 kişi söylemeye devam ettik.
Ben müzik yapıyorum. Söylemim asla provokatif değil. Barış için söylüyorum. Müziğin dönüştürücü etkisi büyük bir güç. Mesela bir gün, bir kadın beni çevirip, ‘’Benim gibi klasik ve caz dinleyen birisine Klasik Türk Müziği dinlettiniz ya helal olsun’’ dedi. Bu bir dönüştürücü etki.
İNSANLAR İÇİYORSA SEBEBİ OLSUN
Çünkü, ticari kaygıyla yapmıyorum albümleri, bu albüm de öyle. Diskolarda çalsın isteseydim farklı bir şey yapardım. Ben bu müziğin masum olduğu döneme dönmek istedim. 70’lere... Bir de diskolarda değil meyhanelerde çalsın istedim. İnsanlar içiyorsa bir sebebi olsun… Tabii işin şakası (Gülüyor)
ALBÜMLERİMİ O 7 KİŞİ İÇİN YAPTIM
Puşkin’in bir sözü var. Benim her zaman rehberim olmuştur. Puşkin’in ilk kitabı çıktığında 7 kişi almış. Puşkin ünlü bir yazar olunca hatırlatmışlar, ‘’ilk kitabınızı 7 kişi aldı’’ diye. Puşkin de ‘’Ben o kitabı 7 kişi için yazdım’’ demiş. Ben de albümlerimi 7 kişi alacaksa o 7 kişi için yapmışım demektir. Her müzik herkese hitap edecek diye bir şey yoktur.
Hedeflediğim bir kitle yok. Ben sadece kendimi ifade ediyorum. Bir kitle hedeflesem belli kaygılarım olurdu. Ama şöhret, para vs. önemsemediğim için böyle kaygılarım yok. Özgürlüğümü kaybetme kaygısı sevdiklerimi, bağımsızlığı, canımı kaybetme kaygısı taşırım. Ticari olarak bir kaygım yok Ama bu anlamda kendimi şanslı sayıyorum. Kalan Müzik gibi bir şirketle çalışıyorum. Aynı dili konuştuğumuz bir şirket. Satışlar da gayet iyi. Klip yapmadan albümlerimiz satıyor.
MELODRAM BİR ÇİZGİ KLİP
Ama bu sefer bir klip geliyor. Şarkı belli değil ama çizgi film yapıyoruz. 1 hafta sonra yayında olacak. Melodram bir Türk filmi ama çizgi film… O da böyle ters köşe olsun istedim..
En fazla röportajı bu albümde yaptım. İlk defa daha profesyonel bir süreç geçiriyorum. Sosyolojik bir hikaye var burada, ayrımcılığa dair, sınıf farklılığına dair. Albümü alsınlar, içindeki kitapçığı okusunlar istiyorum. Türkiye’nin bir gerçeği var. Bilmedikleri çok şey var bu süreçte… Önemli olan şey, empoze edilenin ötesine geçmeleri olur.
Bir arkadaşım Şevval Sam’ın yeni albümünü mutlaka alın, ama Tekel’e de uğrayın diye bir espri yaptı… O yüzden şarkı seçimini de soracağım...
(Gülüyor) İçiyorsam sebebi var yani… Öyle bir durum var tabii. Seçim kriterlerimiz şöyle oldu: Amacımız, arabesk tarihinde iz bırakmış, klasikleşmiş ya da gölgede kalmış şarkıları bir araya toplamaktı..
Aslında birbirinden farklı şarkılar. Ama tabii ki benim yorumumla. Ufak tefek tercihlerimiz oldu tabii. Orhan Gencebay’dan ‘Bir Teselli Ver’i değil , ‘Benim Dünyam’ı tercih ettim. Çok seviyorum çünkü…
Mesela ‘Bu Şehirde Yaşanmaz’ı nasıl zevkle okuduğumu anlatamam. Kendim söylüyormuş gibi dinlemiyorum. Hiç bıkmadan da söyleyebilirim o şarkıyı. İnanılmaz bir şarkı. Düzenlenmesi de harika…
Albümdeki, kitapçıktaki bilgi akışı da benim için çok önemliydi. İnsanların niye reddettiklerini anlatıyor.. Kültürel bir olgu olduğunu anlamalarını istedim.
KİBARİYE’NİN DE ALBÜMDE OLMASI GEREKİYORDU
O isimlerden geri dönüş aldınız mı?
Albüm daha çok yeni. Dinleyip dinlemediklerini bile bilmiyorum. Onlar da başka türlü bir önyargı geliştirmiş olabilirler ama emin değilim. Mesela Kibariye, ‘Annem’i muhteşem okumuştur, son noktayı da koymuştur. Onun üzerine bir daha belki okunmazdı. Ama Kibariye’nin albümde olması gerekiyordu. ‘Onu da okurum’ değil hepsine bir selam gönderme olarak görebiliriz…
Hakikaten onların yıllar önce çektikleri gerçek acılara, kahra böyle bir saygı duruşu olsun istedim.
Albüm ilk çıktığında annenizin henüz dinlemediğini söylemiştiniz artık dinledi değil mi?
Annemin özel olarak arabesk albüm almışlığı yoktur ama benim sesimden dinlemek çok hoşuna gitti.
ANNEMİ AĞLATTIM
Peki favori parçası hangisi?
Onun da favori şarkısı ‘Benim Dünyam’. Çoğu şarkıyı sevdi. ‘Annem’de ağladı. Ağlattım onu (Gülüyor)
Albümü hazırlarken arabesk dinlediniz mi yoksa uzak mı durdunuz?
Ne aşırı dinledim ne de uzak kaldım. Şarkıların asıl sahiplerinden çok dinlemedim, neticede çok etki altında kalmak istemedim. Şarkıları öğrendim ve bir an önce söyledim. En sade en has en masum halleri olsun istedim. Şarkılar o kadar yeterli ki ekstradan bir şey koymaya gerek yoktu.
Televizyondan tamamen uzaklaştınız diyebilir miyiz artık? Tabii 'Siyah Beyaz'dan da bahsedebilir miyiz?
Evet. Siyah Beyaz’ı çok sevdim. Kadro, hikaye, yönetmen, her şey çok iyiydi. Televizyon işi beni mahvetti. Çok yoruldum. Boşa giden emek diye düşünüyorum. Doğru kesişme her zaman olmuyor. ‘Süper Baba’, ‘Gülbeyaz’ doğru kesişmeydi ama bu her zaman olmuyor. Zaten insani koşullarda çalışmıyorsunuz. O yüzden sit-com falan olabilir belki. Komediyi seviyorum.
UZAKTAN SOĞUK VE LANET DURUYORUM
Sinemadaki bu elit yaklaşım, önyargı bir şekilde bana çarptı. Tiyatro eğitimi almadığım için bir kesim tarafından oyuncu bile sayılmadım. Popüler bir figür olarak görüldüm. Dolayısıyla çoğu teklif bir aksesuar olarak kullanmak niyetinde geldi. Ya da senaryo iyi değildi. Bir de çok görüştüğüm insan yok bu piyasada. Belli bir guruba falan yakın değilim. Belli planlar içinde yer almadım. Zaten aidiyet duygum olmadığı için bir grubun, kadronun içinde yer almak bana uygun değil. Farklı bir dil konuşuyorum belki. Onların da bana önyargısı olabilir. Uzaktan soğuk ve lanet duruyorum. Halbuki kolay ve eğlenceliyimdir. Bu zamana kadar bu önyargılar çarptı bana. Ama ilk defa içime sinen iş Siyah Beyaz oldu.
HEAVY METAL'DEN KÜÇÜK EMRAH'A…
Asıl müzikalleri çok seviyorum. Ortaokul döneminde caz dinlerdim ve müzikallere bayılırdım. Keşke öyle bir projede yer alsam. Bu arada, orta 1’de heavy metal, orta 2’de Küçük Emrah, orta 3’te caz dinliyordum. Böyle bir algım vardı.
Peki bu albümlerin devamı gelecek mi?
Tabii ki gelebilir. ‘Karadeniz’e emin değilim ama diğerlerinin devamı gelebilir. ‘Sek 2’, ‘Has Arabesk 2’ ya da bambaşka bir şey olabilir. Her şey olabilir. Benim müzik rüzgarım nerden eserse…
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz